Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Necati Karapınar yazdı; “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın”: Vali Hamza Aydoğdu ve Kübra Öğretmen’in Hikâyesi”

Necati Karapınar yazdı; “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın”: Vali Hamza Aydoğdu ve Kübra Öğretmen’in Hikâyesi”

Necati Karapınar yazdı; “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın”: Vali Hamza

Millet olmanın sırlarını çözmüş ecdadımızın dilinden düşmeyen bir düstur vardır: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Bu söz, taşlara kazınmış kuru bir vecize değil; ruhumuza işlenmiş, gönlümüze mühürlenmiş bir hakikattir. Çünkü insanın olmadığı yerde devlet, devletin olmadığı yerde de insan sahipsiz kalır.

Bugün bu anlayış, sadece tarih kitaplarının tozlu sayfalarında değil; Anadolu’nun yollarında, halkın gönlünde, bir valinin bakışında ve bir öğretmenin gözyaşında yeniden vücut buluyor.

Kübra Öğretmen’in Yüreği

Kübra öğretmen… Öğrencisinin feryadını duyan, onun acısını kendi evladının derdi gibi hisseden bir eğitim neferi. Gözlerindeki merhamet, yüreğindeki şefkat bize şunu hatırlatıyor: Öğretmenlik sadece ders anlatmak değil, “yürek taşımaktır.” Bir evladını kurtarmak için kapı kapı dolaşan bir annenin çaresizliğiyle, devletine güvenen bir vatandaşın teslimiyeti arasında köprü kuruyor.

Onun gayreti, Mevlânâ’nın şu sözünü adeta ete kemiğe büründürüyor: “Bir mum, diğerini tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.” Kübra öğretmen de öğrencisinin hayatını aydınlatmak için kendi ışığından harcıyor.

Vali Hamza Aydoğdu Devletin Yürüyen Tezahürü

Ve karşımıza çıkan isim: Sayın Valimiz Hamza Aydoğdu. Makam koltuğunu bir iktidar değil, bir hizmet kürsüsü olarak gören, protokolün soğuk merdivenlerinde değil halkın sıcak yüreğinde yükselen bir devlet adamı.

O, Yunus Emre’nin “Gönül Çalab’ın tahtı, Çalab gönüle baktı” sözünü rehber edinmiş gibi; çünkü gönüllere dokunmadan devletin asla güçlü olamayacağını biliyor.

Aydoğdu’nun duruşu, devleti bir el uzatışıyla, bir tebessümüyle, bir dokunuşuyla somutlaştırıyor. Devlet, vatandaşının yanında olduğunu onun şahsında hissettiriyor.

Bu hikâye bize bir ayna tutuyor. Bu ülkede geleceği inşa etmek için yalnızca fabrikalara, yollara, binalara değil; merhamete, adalete, insana dokunan politikalara ihtiyaç var.

Öğretmenlerin yüreğini koyduğu bu mücadeleleri destekleyecek sosyal adımlar atılmalı.

Yoksulluk, yalnızca bir ekonomik veri değil; bir insanın gözündeki çaresizlik olarak görülmeli.

Devlet, vatandaşına sadece “numara” değil, “emanet” gözüyle bakmalı.

Necip Fazıl’ın şu sözü boşuna değildir: “Allah demenin suç sayıldığı bir çağda, insanı yaşatmak devleti yaşatmaktır.” Bugün de yapılması gereken, bu sözü çağımıza tercüme etmektir.

Kübra öğretmenin gözyaşında bir annenin duası, Hamza Aydoğdu’nun duruşunda bir devletin merhameti gizlidir. Eğer bir milletin her bireyi, “Yanımda devletim var” diyebiliyorsa; işte o milletin devleti yıkılmaz, bayrağı düşmez.

Ve biz biliyoruz ki: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Bu anlayış, dün Selçuklu’nun, Osmanlı’nın mayasıydı; bugün de Anadolu’nun sokaklarında yürüyen bir hakikat olmaya devam ediyor.