Geçtiğimiz hafta Kahramanmaraş’ta hepimizin yüreğini sızlatan bir kadın cinayeti yaşandı. Özel bir hastanede tıbbi sekreter olarak çalışan Eser Karaca, boşandığı eşi tarafından pompalı tüfekle vahşice katledildi.
Evet, yanlış okumadınız: pompalı tüfekle hemde hastane içinde!
Üstelik bu korkunç saldırı, genç kadının katili olan cani hakkında uzaklaştırma kararı aldırdığı gün gerçekleşti. Ne büyük bir tesadüf(!), ne derin bir ihmal!
Kadına yönelik şiddetin, özellikle de kadın cinayetlerinin sıradanlaştığı, neredeyse gündelik hayatın parçası haline geldiği bir ülkede yaşıyoruz. Her yeni haberle birlikte içimizde bir şeyler eksiliyor. Artık rakamları sayamaz olduk. İsimleri unutuyoruz, yüzleri bulanıklaşıyor, acılar ise birbirine karışıyor.
Ama bu defa unutmayalım: Eser Karaca, bir isimden çok daha fazlasıydı. Bir anneydi belki, bir evlattı, bir sağlık emekçisiydi. En önemlisi ise: yaşama hakkı elinden alınmış bir insandı.
Uzaklaştırma Kararı Ne Kadar Uzak Tutuyor?
Eser Karaca, bir kadının şiddetten korunmak için kullanabileceği en temel yollardan biri olan uzaklaştırma kararına başvurmuştu.
Peki bu karar onun hayatını koruyabildi mi? Hayır.
Bu ülkede uzaklaştırma kararları bazen sadece bir kâğıttan ibaret kalıyor. Kadınlar tehdit altında yaşarken, koruma sistemleri çoğu zaman yetersiz kalıyor. Uygulamada eksiklikler, denetimsizlik ve koordinasyonsuzluk Eser gibi nice kadının hayatına mal oluyor.
Uzun zamandır güvenli, huzurlu bir şehir olarak bilinen Kahramanmaraş, son yıllarda artan asayiş olaylarıyla gündeme gelmeye başladı. Tedirginlik artarken bazı vatandaşlar, “Adana gibi olmak istemiyoruz” diyerek endişelerini dile getiriyor. Oysa mesele sadece bir şehir meselesi değil. Bu Türkiye’nin dört bir yanında patlayan bir yangın. Ve bu yangın kadınları yakıyor.
“Bir Kadın Daha Eksilmesin” Demek Yetmiyor Artık
Her ölümün ardından dernekler, sendikalar, STK’lardan yükselen “bir kadın daha eksilmesin” çığlıkları, maalesef sistematik ve etkili bir mücadeleyle desteklenmediği sürece boşlukta yankılanmaya mahkûm. Bu ülkede kadınlar hâlâ evlerinde, sokakta, iş yerlerinde öldürülüyor. Üstelik çoğu zaman tanıdıkları, hatta en yakını olan erkekler tarafından. Bu durum artık münferit birer trajedi değil; bir toplumsal hastalık.
Ne Yapmalı?
Uzaklaştırma kararlarının takibi sıkılaştırılmalı. Elektronik kelepçe uygulamaları genişletilmeli, ihlal durumlarında hızlı müdahale sistemleri kurulmalı.
Kadına yönelik şiddetle mücadele birimleri her ilde daha aktif hale getirilmeli.
Toplumsal eğitim kampanyalarıyla şiddetin her türlüsüne karşı zihinsel dönüşüm başlatılmalı. Şiddetle mücadele, yalnızca polisiye değil, kültürel bir meseledir.
6284 Sayılı Kanun gibi kadınları koruyan yasal düzenlemelerin tavizsiz uygulanması sağlanmalı. Geriye değil, ileriye gitmeliyiz.
Eser Karaca’nın ardından yine sosyal medyada binlerce paylaşım yapıldı. Fotoğrafları, hayat dolu gülümsemesi ekranlara düştü. Ama biz bu haberlere alışmamalıyız. Alışmak, kanıksamaktır. Kanıksamak ise sessiz kalmaktır.
Eser Karaca ne ilkti, ne de son olacak…
Ama belki de onun hikayesi bir şeyleri değiştirir. Değiştirmeli.
Çünkü biz artık “bir kadın daha öldürüldü” haberini yazmak değil, “bir kadın daha başarıya koştu” haberini yazmak istiyoruz.