Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Ülkü Kayıran Çoban

“Ağaçlar Ayakta Ölür”ün Zamansız Fısıltısı

Alejandro Casona’nın kaleminden dökülen “Ağaçlar Ayakta Ölür”, sadece bir tiyatro oyunu değil, insan ruhunun derinliklerine inen, hüzünle tebessümü aynı potada eriten bir başyapıt. Ülkemizde ilk kez Devlet Tiyatrosu sahnesinde Macide Tanır’ın unutulmaz yorumuyla yankı bulan bu eser, yıllar sonra Yıldız Kenter’in beyazperdedeki dokunuşuyla gönüllere taht kurdu. Ve nihayet, Nevra Serezli’nin uzun bir aradan sonra bu oyunla sahnelere muhteşem dönüşü ve aldığı sayısız ödül, “Ağaçlar Ayakta Ölür”ün tiyatroseverlerin kalbindeki müstesna yerini bir kez daha perçinledi.
Oyun, hayatın acımasız bir darbesiyle evlat acısıyla kavrulan yaşlı bir çiftin yürek burkan hikayesiyle açılıyor. Tek umutları olan torunlarının hayal kırıklığı yaratan bir davranışı sonucu kopan aile bağları, yıllar boyu süren dinmeyen bir özleme dönüşüyor. Ömrünün sonuna yaklaşan büyükanne, kalbindeki derin boşluğu dindirecek tek bir arzuyla, sevgili torununu son bir kez olsun görebilmekle yanıp tutuşuyor. Ancak gururuna yenik düşen dede, torununun izini kaybetmiştir.
İşte tam bu noktada, çaresizlikten doğan bir umut ışığı beliriyor. Dede, eşine son bir mutluluk yaşatmak adına bir dilek gerçekleştirme derneğine başvuruyor. Derneğin devreye girmesiyle, yaşlı kadının özlemini dindirecek, torununun rolünü üstlenecek bir genç bulunuyor. Büyükanne, sevgiyle örülmüş bu yalana sorgusuzca inanıyor. Çünkü onun için gerçeklerin acımasızlığına kıyasla, şefkatle yoğrulmuş bir yalan çok daha kıymetli. Ancak bu kırılgan huzur, yıllar önce yitirilen gerçek torunun beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmasıyla darmadağın oluyor.
“Ağaçlar Ayakta Ölür”, insanın zaman zaman acı gerçeklerden kaçarak, sahte de olsa iyilikle dolu bir dünyaya sığınma arayışını derin bir duyarlılıkla ele alıyor. Oyun, yalanın etik sınırlarını sorgularken, sevginin ve şefkatin iyileştirici gücünü de gözler önüne seriyor. Büyükanne’nin sahte torunla kurduğu sıcak ilişki, gerçeğin acımasızlığına karşı örülen bir sevgi duvarı adeta. Bu durum, bizlere hayatta bazen gerçeğin mutlaklığı yerine, kalbe iyi gelen, umut veren yanılsamaların daha değerli olabileceğini fısıldıyor.
Casona, trajediyi komedinin ince çizgisi üzerinde ustaca yürütüyor. Hüznün derinliklerinde yeşeren umut kırıntıları, karakterlerin iç dünyasındaki çaresizlik ve sevgi dolu çabalar, izleyiciyi hem hüzünlendiriyor hem de yüzünde sıcak bir tebessüm bırakıyor. Oyun, aile bağlarının karmaşıklığı, gururun yıkıcı etkisi ve affetmenin iyileştirici gücü üzerine düşündürürken, en nihayetinde iyiliğin ve sevginin zamana meydan okuyan, ayakta kalan değerler olduğunu vurguluyor.
“Ağaçlar Ayakta Ölür”, yıllar geçse de tazeliğini koruyan, her izleyişte farklı katmanlarını keşfedebileceğimiz bir eser. Tiyatro sahnelerinde ve beyazperdede defalarca hayat bulan bu dokunaklı komedi, insan olmanın kırılganlığını ve sevginin iyileştirici gücünü en yalın ve etkileyici biçimde anlatmaya devam ediyor. Nevra Serezli’nin unutulmaz performansıyla yeniden gündeme gelen bu başyapıt, tiyatroseverler için kaçırılmaması gereken, ruhu besleyen bir deneyim sunuyor. Unutmayalım ki, bazı ağaçlar ayakta ölür; tıpkı kalbimizde yaşattığımız bazı iyilik ve sevgi tohumlarının, ne kadar fırtına eserse essin, yeşermeye devam etmesi gibi.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER